Hayır, Demezseniz Bedelini Kabul Edersiniz


İkili ilişkilerde sınırı belirleyen, bizim “hayır deme” yetimizdir. Hayır diyemeyen bir insanın, diğer insanlar tarafından sınırları algılanmaz. Algılanılmayan sınırlar, aşılır çiğnenir. Kendimizi çok veren ve beklediğini alamayan, haksızlığa uğramış bir insan gibi görürüz. Peki suç kimdedir?
Müstakil bahçe içinde bir ev gibi düşünün hayatınızı. Çevrenizdeki her bahçe içindeki evin de hayatınızdaki bir diğer kişiye ait olduğunu hayal edin. Hemen yanı başınızdaki bir bahçe eşinizin, onun yanındaki çocuklardan birinin, diğer bahçe ikinci çocuğun. Çevreniz hep bahçelerle çevrili, anne ve babanıza ait, arkadaşlarınıza, birlikte çalıştığınız kişilere ait bahçeler.
Şimdi bu hayali biraz daha geliştirelim. Yaşamımız, bu içinde bulunduğumuz bahçeyi geliştirebildiğimiz ve güzelleştirebildiğimiz oranda bize keyif verecektir. Bahçemizin sınırlarını koyabilirsek, içinde çok anlamlı değişiklikler yapabilir, fark yaratabiliriz. Enerjimizi etkin olarak keyif alacağımız bir bahçe (= hayat) oluşturmaya aktarabiliriz. Eğer bahçemizin sınırlarını uçsuz bucaksız belirlemişsek, aslında tümünü düzenlemeye enerjimizin yetmeyeceği bir bahçeyi yaratma uğraşı içine girmiş oluruz. İşin komiği, çok daha fazla enerji harcamamıza rağmen, çoğu zaman yaptığımız iş de pek belli olmaz. Bahçemizin sınırlarını belirlemek, bizi her zaman rahatlatan ve daha fazlasına sahip olmak adına sınırsızlık içinde kaybolmamızı engelleyen bir durumdur.
Bahçemizin sınırlarını belirleyerek her şeyi halletmiş olmayız. Biz bahçemizde çalışır, çaba verirken, yan bahçelerden bizi çağırabilirler. Onların bahçesindeki çiçekleri sulamak, ayrık otlarını temizlemek veya çimlerini biçmek için harcamaya başlarız enerjimizi. Kendi bahçemizdeki işleri yarım bırakmış, çağrıldığımız bir bahçeden diğerine koşturarak geçiririz günlerimizi. Hiç birine hayır demeyiz, doğrusunun da bu olduğunu düşünürüz.
Gözden kaçırdığımız iki nokta vardır:
Birincisi, çok enerji harcamamıza rağmen beklediğimiz takdirleri alamayabiliriz, çünkü bir bahçeden diğerine koşarken aslında bizden beklenenleri tam bitirememişizdir, zaten bizden bekleneninde sınırı belli değildir. Kendimizi yorgun ve çaresiz hissederiz.
İkincisi ve bana kalırsa en üzücü olanı; biz hayır demeyip başkalarının bahçesi için koştururken, bizim kendi bahçemizi otlar ve dikenler sarmaya başlamıştır. Uğraşılmayan, emek verilmeyen, sulanamayan çiçekler can çekişiyordur. Bahçemizin sınırlarına “hayır” çitini çekmediğimiz için sınırlar belli değildir. Her isteyen istediği zaman bizim bahçemizde dolaşma hakkını kendinde bulmuştur. Bahçemiz, topraklarımız çiğnenmiştir. Başkalarından kabul ve onay alabilmek adına, kendimizde kaybettiklerimizin farkına vardığımızda çok geç kalmış olabiliriz.
Bu temel psikolojik gerçekler ne kişiler arası ilişkilerde, ne de milletler arası ilişkilerde değişmez. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDİM TAKTAK KİMDİR

Ne Kadar Empati O Kadar Sempati